Türk Otomotiv Sanayicisinin Dergisi



Cadem Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Saffet Çakmak: “Elektrikli araçlarda parça sayıları bugüne göre yarı yarıya azalacak… Lastikler hariç her şey değişecek…”

Paylaş :
Haber Eklenme Tarihi : 2.11.2017 11:53:00

Otomobilin kalbi sayılan motor konusu en önemli eksiğimiz olarak kalmıştır. Bugün 150 yaşını geçmiş içten yanmalı motor teknolojisine yetişmemiz, yetişsek dahi verimli ve ekonomik olarak üretebiliyor olmamız zor görünüyor. Çevreyi koruma bilinci ve uluslararası alanda alınan kararlar bizleri daha temiz tahrik sistemleri aramaya itmektedir. Bu konuda en iyi alternatif, depolanmış elektrik enerjisi ve elektrik motorları olacaktır. Bu konuya eğilmek bizim için önemli fırsat olarak durmaktadır. Sevindirici olan, şu an dünya ile eş zamanlı çalışmaların ülkemizde de görülmesidir.

Çevre baskısı elektrikli araçların gelişimini hızlandırıyor
Son birkaç yıldır dünya çok hızlı bir dönüşüm yaşıyor. Bizler, uzun zamandır elektrikli araçlar ve komponentleri üzerinde çalışıyoruz. Fakat pek çok paydaşımız bu konunun hızlı gelişebileceğine bizler kadar inanmıyordu. Son 1 yıldır -özellikle gelişmiş ülkelerdeki çevre baskısı- elektrikli araçlar konusunu tekrar sektörün gündemi haline getirdi.
Amerika ve Avrupa’da geçtiğimiz yıllarda yaşanan emisyon skandalının ardından bir yandan ülkeler ve şirketler itibar kaybederken öte yandan otomotiv sektörü ciddi anlanma etkilendi. Günümüzde sadece dizel motorun Euro4’den Euro5’e geçmesi üreticilere 2.500 ila 5000 Euro’luk ek bir maliyet farkı getirebiliyor. İçten yanmalı motorda ortaya çıkan çevreye zararlı gazların azaltılması çok sayıda ilave parça kullanılmak zorunda da kalınıyor. Bu bir yandan araca ağırlık olarak yansırken bir yandan da ciddi bir maliyet artışını da beraberinde getiriyor. Ayrıca bunların tasarımı ve uygulanması ciddi bir mühendislik de gerektiriyor. Dolayısıyla dizel motorlar Euro türü çevreci standartların baskısıyla belirli bir limite gelmiş durumdadır.
Elektrikli otomobillerde gündemi Tesla mı belirledi?
Otomotiv sektöründe yaşanan küresel rekabet, sektörü bir dönüm noktasına taşımış oldu. Tesla, aynı Apple’ın iPhone ile yaptığı gibi sektörde devrim yapmış oldu. Pazara sunduğu elektrikli otomobilden öte fikir ve girişimlerle, ciddi bir marka değeri üretti. Öyle bir ses getirdi ki, herkes Tesla’nın elektrikli aracını konuşur oldu, büyük bir halkla ilişkiler çalışması kendiliğinden yürüdü. Elektrikli araç konusunda ciddi yatırım ve üretim yapan diğer OEM’ler bu PR’dan etkilenerek puan kaybetmekten korkmaya başladılar.
Gelişmiş ülkelerde çevre bilincinin giderek artmasıyla bir süre sonra “benim aracım daha çevreci” demek bir farklılık halini alacak. Böyle bir moda geliyor olabilir. Özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri çevreci araç kullanmayı bir statü olarak düşünmeye başlıyorlar. Norveç şu anda Çin ve ABD ile birlikte elektrikli araçlar konusunda hazırlık yapan ülkelerin başında geliyor.
Elektrikli araç yapabilmek ve otomotivde milli marka oluşturmak Türkiye için bir fırsat olabilir
Yerli otomobil ya da milli marka üretimi konusunda yapılan çalışmalar, elektrikli araç doğrultusunda gerçekleşebilir. Elektrikli araç geliştirme ve üretimi ülkemiz için büyük bir fırsat olabilir. Orta büyüklükte ve girişim yapabilecek firmalar, mevcut OEM’ler ve bir çok Tier1 tedarikçiler açısından da büyük fırsatlar barındırıyor. Elektrikli araç üretimi bir yandan büyük bir fırsat barındırırken öte yandan riskleri de beraberinde getiriyor. Bunları da iyi ele almak gerekiyor.
Sektörün çevreci ve elektrikli araç üretimi konusunda yaşadığı dönüşümü bizim gibi tasarım yapan ve üreten firmalar için de ciddi bir fırsat olarak görüyoruz. Artık konvansiyonel (içten yanmalı) motorlu araçlar üzerine çalışmak ve bunu sürdürmek ülkemiz açısından da büyük bir avantaj olmayacak. Yüksek adetli konvansiyonel motorlu araç üretiminde rekabetçi olacağımızı düşünmüyorum. Biz hala kendi motorumuzu yapmakta zorlanıyoruz. Milli projelerde, askeri araç üretiminde zaman zaman zorlandığımızı yakından takip ediyoruz. Bu açıdan elektrikli araçlar konusu hepimiz açısından yeni ufuklar açacaktır.
Tedarikçilerin fırsatları ve riskleri
Dünyadaki rekabet, kaçınılmaz olarak araçları daha çevreci ve daha kişiselleştirilebilir hale getiriyor. Elektrikli araçlar üretiminin artmasıyla beraber birçok parça değişim geçirecek ya da hiç kullanılmayacak. Sanırım uzun vadede, sadece lastik tedarikçilerinin elektrikli araçların gelişiminden etkilenmeyeceklerini söyleyebilirim.
Özellikle mevcut pil teknolojileri yüzünden, elektrikli araçta uzun bir süre ciddi bir gereksiz yük taşınacak gibi görünüyor. Bu açıdan ağırlık konusu önemli kriterlerden biri olacak. Malzeme üreticileri de bundan etkilenecek. Bugünkü araç üretimlerinde kullanılan mukavemetli çelikler yine en önemli konulardan biri olmaya devam edecek. Bugün gövde ve karoser parçaları sıcak preslemeyle, yüksek mukavemetli ince saclardan yapılabiliyor. Daha hafifletilmiş sac parçalar, karoser üreticilerini etkilemeye devam edecek.
Hafif malzeme dediğimizde sadece çelik değil, alüminyum ve özel alaşımlı hafif ve mukavemetli malzemeler ciddi olarak gündemde olacak. Alüminyum parçaların preslenmesi ve büyük ebatlarda dökülmesinin mümkün olması, üretimde kullanılmasını kolaylaştırıyor. Bununla beraber tasarım sürecinde parça boyut ve şekillerinin optimizasyonu önemli konuların başında gelecek. Bir döküm parçayı artık çok daha karmaşık halde optimize ederek, hafifleştirebiliyoruz. Hâlihazırdaki mühendislik yazılımları bunu çok rahatlıkla yapıyor, geometrik olarak optimize ediyor. Daha kompleks bir kafes geometri ile aynı işi görecek daha hafif parçalar tasarlayabiliyoruz. Bu parçalar üç boyutlu baskı yöntemiyle kolaylıkla üretilebiliyor. Bu günlerde popüler konulardan birisi de bu.
Hızlı gelişen teknolojik tehditler bir fırsata dönüştürülebilir
Endüstri 4.0 yaklaşımındaki pek çok bileşen sektör için çok önemli konular içeriyor. Gelecekte otomotiv insanların çok hızlı bir şekilde aracını, parçasını optimize edecek, malzemeyi istediği gibi seçecek ve hızlı bir şekilde de basabilecek. Elektrikli araçlar; malzeme konusunda çalışma ihtimali olan tedarikçilerimiz için de önemli bir fırsat. Geleceğin araçlarında bugün ürettiğimiz parçaların hemen hepsinin değişeceğini öngörerek çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Burada herkes için bir tehdit var. Tehdit varsa bir yerlerde ciddi fırsatlar da vardır. Örneğin, şu an konsept elektrikli araçlarda bazı karmaşık parçalar üç boyutlu baskı tekniği ile elde edilebiliyor. Bugün gerek duyulmayan ve konuşulmayan malzemeler üzerinde çalışmalar yapılabilir.
Özetle; malzemeyle ilgilenen firmalarımız, bu konuda ciddi çalışmalar yapabilirler. Elektrikli araçlarda çok yoğun kullanılacak, alüminyum, magnezyum veya benzer metaller, karbon elyafı gibi her türlü kompozit, yalnız başına ya da bir arada karoseri ve gövde kaplama parçası olarak kullanılacak. Bu konuda şu an Türkiye de bazı üniversitelerde çalışan teknoloji merkezleri var. Yatırım yapan kuruluşlar var. Birlikte çalışmayı ve iş birliğini gerektiriyor.
OEM ile birlikte proje geliştirip rekabet öncesi ürünler ortaya çıkarabiliriz
Yeri gelmişken üzülerek söyleyebilirim ki; bu birlikte çalışmalar Türkiye için çok alışılmış bir şey değil. Yurt dışında birlikte çalışarak ortak projeler yapan büyük firmalar biliyoruz. OEM’ler bile rekabet öncesi birlikte çalışıp, inovasyon yapıp; yeni teknoloji, yeni sistem ve yeni ürünler çıkarabiliyor. Biz de buna açık olmalıyız, bunu yapmalıyız. Büyük işler tek başına yapılacak şeyler değil. Sadece yeni malzeme geliştirmek yetmiyor. Bunu yeni süreçlerle üretebilmek ve ekonomik üretebilmek için de işbirliği gerekiyor.
Aynı zamanda bunları yapacak insanları da yetiştirmek gerekiyor. Üniversite eğitiminde belki yepyeni alanlar çıkacak. Malzeme ile ona en uygun üretim prosesini bir arada düşünen mühendislik bölümleri açılacak. Bazı çalışmalar hakkında bilgiler ediniyorum. Özellikle doğal elyaflar konusunda çalışmalar ve prototip üretimler var. Bitkilerden elde edilen elyaf ve doğa dostu reçinelerle hem hafif ve dayanıklı hem de çevreci kompozitler üretilebiliyor. Ülkemiz kompozit konusunda oldukça iyi bir yerde. Bu birikim yeni malzemeler ve süreçlerle zenginleşecektir.
Metal döküm ve sıcak dövme konusunda da oldukça iyi bir durumda olan ülkemizin, soğuk dövme çalışmaları ile de öne çıkacağını görüyoruz. Özellikle alüminyum alaşımlarının kompleks dökümü ve soğuk  dövülmesi fırsat kapıları açacaktır. Bunlar üzerinde çalışacak mühendis ve teknisyen yetiştirmek de genç nüfuslu ülkemiz için katma değeri yüksek fırsatlar sağlayacaktır. Bu alanlar yeni istihdam fırsatları oluşturacak, araştırmacı ve tasarımcı mühendis gereksinimi artacak.  
Ülkemiz üretim odaklı yatırımlar ülkesi olduğu için tedarikçilerimiz de ağırlık olarak üretime yönelmişlerdir. Ülkemizde çok fazla tasarımcı mühendislik firmaları yok, ama bundan sonra mühendislerimiz, tasarımcılarımız bu yönde yetiştiriliyor olacak. Mekatronik konusu çoktandır mühendislik dünyasının öne çıkan konusu. Buna ilave  yeni ve kıymetli malzemeler de ön plana çıkıyor olacak.
Araçlar artık yürüyen bir bilgisayar olacak.
Gelişmeler, otomobillerin gelecekte yürüyen bilgisayarlar, bilgi depoları ve enformasyon kaynakları haline geleceğine işaret ediyor. Bu yüzden araçlarda daha fazla elektronik komponentler, elektrik kabloları, radarlar, sensörler ve güvenlik teçhizat ve yazılımları yakın gelecekte çok konuşulacak konulardan olacak.
Elektrikli araçlarda üç temel konumuz var. Birincisi elektrik motoru. İçten yanmalı motorlara göre çok daha yalın olan bu bileşen ülkemiz için büyük bir fırsat. Şu anda dünya markası yok ama belki onlarca elektrik motoru üretecek firma çıkacaktır. Tasarımı ve üretimi nispeten kolay, bakım ve tamiri basit. (Bu vesile ile otomotiv sektöründeki bakım ve tamircilere de bir mesaj vermiş olalım).
İkinci ana konumuz da elektrik depolama üniteleri, yani pil. Pil bizim için hem yeni konseptler, yeni ve zor bulanan malzemeler ve hem de üretim teknolojileri açısından daha zor bir konu. Klasik akü üretimi boyutunda iyi firmalarımız var. Ancak yeni tür, yoğun enerji depolama akü malzemeleri hala yurt dışından tedarik ediliyor. Böyle de olsa, ileride farklı malzeme fırsatları karşımıza çıkacaktır. Bu konuda bilim dünyasına (kimya ve malzeme bilimcilere) de iş düşecektir.  Bunun yanında bu tür pillerde gerekli olan batarya yönetim sistem elektroniği ve yazılımları konusunda ilerlemiş pek çok çalışma yapılmış durumda. Bu alandaki yazılımlar da iyi bir fırsat olarak görünüyor.
Davranış bilimi denilen bir bilimin ortaya çıkacağını öngörüyorum
Bunların dışında otonom denilen, sürücüsüz araçlar bugün olmasa da beş- on yıl içerisinde çok ciddi olarak gündemimizde olacak. Burada özellikle davranış bilimi denilen bir bilimin ortaya çıkacağını ön görüyorum.
Elektrikli ve otonom araçlar gerçekten çok zeki olmak zorunda. Mevcut ve kısıtlı enerjini çok verimli kullanmayı hesaplayabilecek, ona göre sürüş yapacak. Böyle bir araç önüne çıkacak nesneyi çok hızlı tanımlayacak, sürüşünü buna göre kurgulayacak. Bu araç, karşısına çıkan insandan daha fazla tutarlı ve güvenli davranmayı akıl edecek. Kararları daha mantıksal olacak. Duyguları ile hareket eden insana karşı daha sorumlu davranmak zorunda olacak. Bu süreçte bir sıkıntı ile karşılaşıldığında bunun sorumlusu, araba değil, -zira ceza verilemez-, onu kurgulayan, geliştiren mühendisler olacak… İnsanoğlu böyle bir-otonom- gelin arabasının önüne çıkıp, zarf isterse… Araç nasıl davranacak? Zor bir görev.  
Bu araçları ve yazılımları yapmak çok kolay gibi görünmüyor; uzun bir olgunlaşma süreci yaşayacak gibi görünüyor. Yapay zeka geliştirme çalışmaları oldukça eskilere dayansa da çok daha uzun zaman bu konuda çalışmalar yapılıyor olacaktır.
Bu davranışları kurgulayacak, planlayabilecek ve deneyimleyecek teknisyen ve mühendislere ihtiyacımız olacağını düşünüyorum. Bunlar hem araç mühendisleri hem elektrik-elektronik mühendisleri ve yazılımcılar hem de psikoloji ve sosyal bilimciler gibi olacaktır.
Bu da üniversite ve üreticiler için ayrı bir yenilikçilik alanı olarak görünüyor. Bunlar gibi hem malzeme açısından hem tasarım ve mühendislik açısından hem de üretim süreçleri açısından fırsatlar görüyoruz. Belki de pek çok tedarikçimiz gerçek manada bir sistem tedarikçisi haline gelebilir., Ancak bu disiplinleri birlikte ele alabilmek için büyümek ya da işbirliği yapmak gerekiyor. Şu an Türkiye’deki tedarikçilerimiz Tier1 olsa bile sadece parça tedarikçisi gibi görünüyor.
İnovasyon yapacağız ama nasıl?
Ar-Ge yapma, inovasyon ve marka olma gerekliliği bu günlerde çok konuşuluyor. Bunu TAYSAD da çok konuşuyor, ana üreticiler de çok konuşuyor, bireysel girişimciler de… İnovasyon yapacağız ama nasıl? Bir şeyler değişmeli. Öncelikle de yaklaşımımız.
Yıllar önce yalnız filozoflar varmış, tek başlarına oturup düşünürlermiş. 1700’lerde tek başına bilimsel çalışmalar yapabilen bilim adamları -Newtonlar- … 1900’ler başında Albert Einstein vardı ve tek başına Nobel ödülü alıyordu. Şimdilerde baktığımız zaman tek başına bilimsel çalışmalar yapan bilim insanları yok gibi. Birkaç bilim insanı -her biri bir başka ülkede olsa da üç bilim adamı- birlikte, ortak çalışma yapıyorlar ve bunun sonunda da üçüne birden Nobel ödülü veriliyor. Veya birlikte makale yayınlayıp kitap yazıyorlar. Dolayısıyla firmalar da bu şekilde çalışmak ve bir araya gelmek zorundalar. Ya bir konsorsiyum oluşturup çalıştıktan sonra dağılacaklar ya da birleşip yepyeni daha güçlü firmalar haline gelecekler. İkinci bir konu da daha fazla tasarımcı olacaklar. Buluş, yenilikçilik ve tasarım bir yerlerden gelip, al bunu yap olursa, hiçbir şey değişmez, belki de daha çok kaybederiz. Bugün ülkemizde güçlü bir otomotiv alt yapımız var. Üretim kapasite ve kabiliyetimizi, üretim kalitemizi dünyaca kabul edilebilir bir yere getirdik. Üretim proseslerinde çok iyi gidiyoruz ve kaliteli ve uygun maliyette iş gücümüz var fakat sadece bunlarla nereye kadar gideriz?
Bir kabul edilebilirlik var dünyada, bir teveccüh var ama bugün Almanya’nın ortaya koyduğu Endüstri 4.0 ile bu iş gücünün kalitesi ve ucuzluğu hızla kaybolabilir. Geriye sadece bir şeyler icat etmek, tasarlayıp onu ortaya çıkarabilmek kalıyor. Son yıllarda ülkemizde, devletimizin verdiği destek ve teşviklerle Ar-Ge merkezleri çoğalmakta ve kaliteleri de artmakta. Hedef bu sene bin adete ulaşmakmış. Bunun ciddi bir kısmı da TAYSAD üyeleri olan otomotiv sektörünün güzide firmaları tarafından gerçekleştirilmektedir. Sevinilecek ve ümit verici gelişmeler bunlar.
Ar-Ge merkezleri; elektrikli araçlar konusunda ülkemizin önünü açmakta büyük katkı sağlayacaktır. Bir yandan tasarımını yapmak, uygun malzeme geliştirmek ve üretmek, bir yandan bunu kalıplamak tek başına kolay değil. Bunları tek bir tedarikçimizin yalnız başına yapması zor. O zaman daha çok birlikte olmamız gerekliliği ortaya çıkıyor. Burada da TAYSAD’a mühim görevler düştüğünü düşünüyorum. Paydaşları; meslek örgütleri, çalışma grupları ve kümeler oluşturmaya zorlayıcı veya teşvik edici bir şekilde bir araya getirmeleri gerekiyor. Hepimiz bir araya geldiğimiz zaman yenilikçi ve çok daha hızlı, çok daha ekonomik ürünler ortaya koyabiliriz.
Gelecek çok çabuk gelebilir
Geleceği iyi öngörüp, vizyoner bakışlarla doğru alana yatırım yapmak için bir dönüşüm gerekiyor. En doğrusu da geleceği kendinizin kurguluyor olabilmesi.
Bundan sonra bildiğimiz klasik üretime yatırım fazla olmaz diye öngörüyorum. Çünkü sektörün popüler gündemi elektrikli, temiz ve sürücüsüz araçlar. Elektrikli araçların zirve yapacağı yıllar 2025 sonrası gibi görünüyor. Ama daha yakın bir tarihte de olabilir. Zaman çok çabuk geçiyor, sürat çağındayız. Biz de tez canlı olan bir kültürden geliyoruz. Dolayıyla sakin bir şekilde, paniklemeden dönüşümü planlamak lazım. Stratejik dönüşüm ve gelecek kurgusuyla gitmek lazım. İleride ne olacağını ortaya koyup şu andaki durumumuzu analiz edip ona yönelik çalışmalar yapmalıyız.
Bu yüzden farklı uzmanlıktaki firmalarla da iş birliği yapılması gerekiyor. Burada sadece firmaların iş birliği yapması yetmiyor, lobi faaliyetleriyle hem üniversiteleri yönlendirmek hem de devletin hazırlayacağı ortamları yönlendirmek açısından hem devletle hem de üniversiteler ile iş birliği yapmak gerekiyor. Diğer yurtdışı meslek ve iş örgütleriyle de çok sıkı iş birliği yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Otomobil pazar araştırmalarına ve gelecek öngörülerine bakılacak olursa, otomobil satışı azalıp kiralama veya paylaşımlı kullanımın artacağı gözüküyor. Bu sadece bizim kullandığımız binek tipi otomobillerde olmayacak. Z nesli dediğimiz kuşağın otuz yıllık iş hayatında on yedi tane iş değiştireceği öngörülüyor. Bu tehlikeli bir durum. Bu kuşağın sahip olduğu ürünlerin de çok hızlı değişeceği anlamına geliyor.

E-Posta Olarak Gönder

Başarıyla Gönderildi
İşleminiz başarıyla gerçekleştirildi

Adınız Soyadınız
Haberi Göndermek İstediğiniz E-Posta Adresini Girin
Notunuz